OSMANİYE’Lİ OKÇULAR, BAŞARI İLE DÖNDÜLER
Anna Komnini Türk Okçuları hakkında şöyle demiştir:
“Bir Türk kovalamaya geçmişse, düşmanını ok atarak haklar. Kendisi kovalanıyorsa, okları sayesinde üstün gelir. Fırlattığı ok uçarak ata veya atlıya saplanır. Ok çok güçlü bir elle gerilmişse, gövdeyi delip geçer. Türkler gerçekten çok usta okçulardır.”
Osmaniye’den İlimizden şampiyonaya katılan Melike Çolakkadıoğlu kategorisinde Türkiye şampiyonu Efe Mahadin Türkiye 2’incisi, Nureddin Kolutek Türkiye 3’üncüsü, Berra Gül ise Türkiye 5’incisi olarak derece elde etti.
Osmaniye Cebelibereket Geleneksel Okçuluk Kulübü ile Kadirli Ötüken Okçuluk sporcuları, Okçuluk Açık Hava Türkiye Şampiyonasından başarıyla döndü.
Türkiye Geleneksel Türk Okçuluk Federasyonu tarafından Konya’da düzenlenen Açık Hava Türkiye Şampiyonası Minikler Finali, Meram Millet Bahçesi içerisinde yer alan Geleneksel Okçuluk Tesisleri’nde gerçekleştirildi.
24 ilden 129 sporcunun katıldığı şampiyonada minikler dereceye girebilmek için kıyasıya mücadele sergiledi.
İlimizden şampiyonaya katılan Melike Çolakkadıoğlu kategorisinde Türkiye şampiyonu Efe Mahadin Türkiye 2’incisi, Nureddin Kolutek Türkiye 3’üncüsü, Berra Gül ise Türkiye 5’incisi olarak derece elde etti.
TÜRK OKÇULUĞU
Türk okçuluğu, Türklerde okçuluğun ve özellikle atlı okçuluğun önemi tarih öncesi zamanlara kadar uzanır. Yaklaşık MÖ 5000’den itibaren Altay ve Tanrı Dağları ve çevresinde ortaya çıkan, daha sonra da İç Asya’ya tamamen egemen olan “Atlı Bozkır Kültüründe” atlara ve okçuluğa büyük önem verilmektedir.
Tarihteki Türk atlı okçuları, dört nala giderken eyer üstünde dönüp arkaya ok atarak hedefe tam isabet ettirme ustalıklarıyla tanınmışlardır.[2] Uluslararası literatürde “Part Vuruşu” olarak isimlendirilen at üzerinde geriye doğru yapılan ok atışının en başarılı ve en ünlü uygulayıcıları Türkler olmuşlardır.
Türk kahramanı Tarkanların tolgalarına şahin tüyü takma hakkı yalnızca Part atışını başarılı bir şekilde uygulayabilenlerine verilmiştir. Vur-kaç, sahte geri çekilme ve düşmanın etrafını sarma gibi taktikler Türk atlı okçularının kullandığı ve birçok zaferde kilit rol oynayan taktiklerdir.
Türk destanlarından Oğuz Kağan Destanı‘nda ok ve yay, sembolik anlamlarla yer almaktadır. Türk kültürünün geçmişinde okçuluk geniş bir alanda öneme sahip olmuştur. Orta Asya’da geçim kaynağı ve askerî tatbikat niteliği olan sürek avları, Türk atlı okçuluğunun gelişmesini sağlamış; Türkler bu becerilerini Orta Asya’dan Anadolu’ya taşımışlardır.
Savaşçılık, avcılık, sporculuk gibi alanların dışında sosyal alanda da okçuluk önem teşkil etmiştir. Örneğin askeri bayramlarda, dinsel törenlerde çeşitli sportif okçuluk yarışmaları toplumsal hayatta yer almıştır.
Avrasya coğrafyasında göçebe yaşayan Türklerin ok ve yay yapımında kullanılan özel malzeme ve teknikleri gizli bir şekilde usta-çırak yoluyla nesilden nesle aktarması, teknolojik fark sayesinde yerleşik halklara karşı Türklere üstünlük sağlamış ve silah üreticisiyle ailesine sosyal yaşamda seçkinlik kazandırmıştır.
Türkler at üzerinde ileri, geri ve yanlara ok atma konusunda uzmanlaşmışlardır.
Anna Komnini bu konu hakkında şöyle demiştir:
“Bir Türk kovalamaya geçmişse, düşmanını ok atarak haklar. Kendisi kovalanıyorsa, okları sayesinde üstün gelir. Fırlattığı ok uçarak ata veya atlıya saplanır. Ok çok güçlü bir elle gerilmişse, gövdeyi delip geçer. Türkler gerçekten çok usta okçulardır.”
Dr. Paul E. Klopsteg’in 1929 yılında yayımladığı “Türk Okçuluğu ve Bileşik Yay” adlı kitabında ve Ralph Payne-Gallwey’in “Orta Çağ ve Daha Sonraki Zamanların Türk ve Diğer Doğu Okları” adlı eserlerinde belirttikleri üzere Türklerin binlerce yıl önce gerçekleştirdikleri uzaklık rekorları uzun yıllar boyunca kırılamamıştır.
Arkeolojik araştırmalardan, yazılı ve sözlü kaynaklardan elde edilen veriler, okçuluk geleneğinin nesilden nesle aktarılan birikimlerini ve öğretilerini göstermiştir. Özellikle dönemin komşu halklarının yazılı kaynakları ve kültürel tarihin en erken kayıtları, bu birikim ve öğretilerin folklor formu içinde kullanıldığını göstermiştir. Bu verilere ek olarak sembollerle bağlantılı resimlerin olduğu bazı erken yazı sistemi formları da günümüze kadar ulaşmıştır.
Hasan KILIÇ